2011/09/06

Sacra Hikayeleri -1-

~SACRA HİKÂYELERİ~

YAZAR: Isshi (Kagrra,)
ÇEVİRİ: Juu & Shuu

1. Hikaye: Shiro

Zamanında biri demişti ki;
“Gerçekten önemli olan bir şeyi fark etmezsen, kaybedersin…”
Evimin bahçesindeki kiraz ağacının gövdesi kesilmeye başlarken yürekten fısıldadım.
“Elbette bu doğru…”
Shiro öleli neredeyse 1 yıl olmuştu. Shiro, ben yaklaşık 10 yaşındayken aldığım köpekti. Her zaman babama eşlik ettiğim berberde doğmuştu.
“Onu alacak kimse yok. Sen alabilir misin ?” demişti berber. Onun babama söylediklerine kulak misafiri olmuştum ve berberin sıkıntısının babamı üzdüğünü anlamıştım.
Başta, babam isteğimi dinlemeyi sert bir şekilde reddetti. Tarou, köpeği almamızdan 2 ay önce ölmüştü. Ölümünün nedeni Filaria parazitiydi. Boğazından hiçbir şey geçmiyordu ve yürüyüşe çıkardığımda boğazından hırıltılar geliyordu. Koşamıyordu ve zorlukla yürüyebiliyordu. Bir sabah annem köpeği beslemek için bahçeye çıktığında, Tarou çoktan hastalığa yenik düşmüştü. Babam ve ben onu yavaşça battaniyeye sarıp dağın yakınlarında bir yere gömmeye gittik. Tarou’nun yaşarkenki vücut ısısı şimdi tamamen yok olmuştu. Sonra Tarou’yu gömdük. Babam sigarasını yaktı ve daha sonra mezartaşı olan kayaya bastırarak söndürdü. Pek konuşmamıştı ama bence aramızda en kederlimiz oydu. Küçük bir çocuk olmama ve babamın hisleri silinmiş olmasına rağmen, beni hala üzüyordu.
Babamın yeni bir köpeğe karşı olmasının sebebi buydu. Annemde buna karşıydı. Tekrar ve tekrar diyordu ki;
“Yine kötü tecrübelerin olsun istemiyorsun değil mi ? Ben bunu istemiyorum. Bunları tekrar yaşamak istiyor musun ?”
Ağlamaya başladım. Sonunda annem ve babam izin verdiler. Ertesi gün berbere yeniden gittim ve Shiro’yla geri döndüm. Kremrengi tüylerinden dolayı cins bir köpek gibi görünüyordu. Daha 3 aylık bir yavruydu ve evde etrafındaki her şeyi dağıtıyordu. Ailem içim tam bir baş belasıydı. Daha önce hiç şikayet etmemiş olan annem ve babam ben Shiro’nun yemeğini hazırlarken, onun sahibi olduğum için ona iyi bakmam gerektiğini söylediler.
Günlük işlerimin hepsi Shiro’nun yürüyüşü, Shiro’nun evin etrafına dağıttıklarını toplamak, Shiro’nun yemeği, Shiro’nun tuvaleti kısacası tamamiyle Shiro ile ilgiliydi. Günü geldiğinde Shiro büyümüş, gelişmiş olacak ve harika şeyler hatırlıyor olacaktı.
Shiro gerçekten çok zeki bir köpekti fakat eskisi gibi oynamıyordu artık. Ne zaman yürüyüşe çıksak, uysallıkla bana arkasını dönüyordu ve ben tasmasını takana kadar öylece bekliyordu. Shiro’nun hoşlanmadığı komşu köpekleri havladıklarında karşılık vermiyordu ve ilgisizce bakıp yanımda yürümeye devam ediyordu.
Bir köpeğin gelişimi gerçekten çok hızlıdır ve o bize geleli neredeyse 1 yıl olmuştu. Gerçekten çok büyümüştü. Artık ona içeride bakamaz hale gelmiştik. Babam bahçeye bir köpek kulübesi yaptı ve ona burada bakabileceğimizi söyledi. Ama yine ağlamaya başladım.
Şimdi düşünüyorum da, kulübe girişin sağ tarafına kurulduğunda nedensiz yere üzülmüşüm. Ve o zaman yüreğimin ağladığını hissedebiliyordum.
“O zaman bende dışarıda, Shiro’yla birlikte uyurum!” dedim ama bu isteğimi babam azarlayarak reddetti. Sonuç olarak Shiro’ya dışarıda bakmaya başladık.
Shiro’yla bütün gece birlikte olamayışımız gerçeği dışında günlük işlerimizde hiçbir değişiklik olmamıştı. Ama bir akşam yemeğini vermek için bahçeye çıktığımda Shiro’nun kulübesinin boş olduğunu ve tasmasını koparıp kaçtığını farkettim. Shiro gitmişti. Aklımı kaybetmiş gibi hissediyordum ve aileme Shiro’nun kaçtığını söylemenin bir yolunu arıyordum. Ama sonra Shiro’yu bulamadığım zaman, yorgun ve uykusuz düşene kadar ağladım.
Ertesi sabah uyandığım anda Shiro’nun geri dönmüş olduğunu umarak kapıyı açtım ama kopmuş tasma hala kulübenin yanında duruyordu.
Kulübenin boş olduğunu zannediyordum ama göz ucuyla baktığımda, orada dalgalı kremrengi tüyler uykulu uykulu nefes mi alıyordu ?
“Shiro!!” diye bağırdım. Sonra kremrengi tüyler yavaşça ayağa kalktı, kulübeden dışarı çıktı, kürkünü salladı ve hiçbir şey olmamış gibi kulübesine geri döndü.
Shiro’nun kırılan tasmasını tamir etmesini söylemek için babamın yanına koşturdum. Hem rahatlamış hem de kızmıştım ve Shiro’yu azarladım. O ise her zamanki gibi bana arkasını döndü ve hiçbir şey yapmadı.
Sonra bunu yıl içerisinde birçok kez tekrarladı. Ama her seferinde ertesi sabah kulübesine geri döndü. Artık annem, babam ve ben onun için endişelenmiyorduk.
“Komşulardan birinde bir kız arkadaşı olmalı ve onu görmeye gidiyordur.” Dedi annem gülerek. Ama ben bunu garip bir şey olarak görmüyordum.
Lisenin 2. yılındayken, Shiro’nun ‘Gezginci Alışkanlıkları’nda küçük bir değişiklik olmuştu. Sürekli kaybolup ertesi sabah kulübesine geri dönüyordu ama baharda, bahçemizdeki kiraz ağacının çiçekleri açmaya başladığında bir nedenden dolayı ağacın yakınında durup orada uyuyordu. İlk başta şaşırmıştım. Ağaçta sıra dışı bir şey yoktu.
“Belki de havadan dolayı orayı sevmiştir” dedi babam. Ona katıldım. Bunda garip bir şey görememiştim.
Birkaç bahar geçti. Ergenlik çağımı çoktan geçirmiştim. Ve aile içinde de büyük değişiklikler olmuştu. Artık ailemle pek konuşmuyordum. Shiro’yla geçirdiğim vakit giderek azalıyordu. Sanki evdeki her şey mevsimlerle birlikte değişmiş gibiydi.
Yürüyüşlerimiz, Shiro’yu temizleme, besleme işi artık annemin işi olmuştu. Değişmeyen tek şey Shiro’nun ‘Gezginci Alışkanlıkları’ydı. Her zaman olduğu gibi gece ortadan kayboluyor ve sabaha kadar kiraz ağacının yanında uyuyordu.
Bahar zamanı, liseden mezun olup üniversiteye giriş sınavlarında başarısız olmuştum. Ve küçük bir kaza olmuştu. Shiro’nun o çok sevdiği kiraz ağacı kesilmek zorundaydı. Nedeni ise dallarının çok uzun olması ve komşu garajını kapatıyor olmasıydı. Sadece “Öyle mi ? Anladım…” dedim ve özellikle bir şey yapmadım.
Bir gün eve geldiğimde manzara biraz değişikti. Ama sadece o kadar. Annemin söylediğine göre babam ağacı keserken Shiro havlayıp durmuştu.
“O ağacı çok sevmiştin değil mi ? Ne kadar kötü bir şey… Üzgünüm…” diye mırıldanmış annem Shiro’nun başını okşarken.
Ertesi gün babam Shiro’nun kulübesini kiraz ağacının olduğu yere taşıdı. Eminim ki bu fikri babama annem vermişti. Çünkü kiraz ağacının dikili olduğu yer, giriş kapısından çok uzaktaydı. Şimdi Shiro ile aramızdaki mesafe daha da büyümüştü.
Neredeyse 1 senemi bir Rounin gibi geçirdikten sonra, Tokyo’daki üniversite sınavını geçtim. Yıllarca yaşadığım eve, aileme, Shiro’ya ve memleketime bir süre veda etmiştim. Öğrencilik hayatımdan sonra her nasılsa iyi bir iş buldum. Hayatımı dolu dolu yaşıyordum. Memleketime geri döneceğim güne kadar günlerimi eğlenceli geçirmeyi düşünüyordum.
O sırada annemden bir telefon geldi. Konuşmamızın sonunda ağlamaya başlamıştı. Shiro ölmüştü.
Shiro’nun ölüm haberini duymadan önce farkettim ki, onu unutmuştum.
Çok mutsuz hissediyordum. Ama ağlamadım ve anneme haftasonu geleceğimi söyleyip telefonu yavaşça yerine bıraktım.
Ben eve geldiğimde Shiro’yu çoktan kiraz ağacının dikili olduğu yere gömmüşlerdi. Ölümünün sebebi ise çok yaşlanmış olmasıydı.
Mezartaşı olarak dikilen küçük kayanın önünde sigaradan arta kalan bir izmarit duruyordu.
“Bu doğru… 15 yıldan beri bizimle…”
Uzun zamandan sonra ailemle buluşmuştum. Shiro ile ilgili anılarımızdan bahsederken babam gözlüğünü çıkardı ve gözlerini devirip dedi ki;
“Bunun olacağını biliyordum. Biliyorsun, o kiraz ağacı sen doğduğunda dikilmişti. Eminim ki Shiro seni izliyordu. Ağacın o şekilde kesilmesi Shiro’yu çok üzmüştü. Bu gerçekten çok kötü bir şeydi. Bunu nasıl unutabilirim. Shiro seni izliyordu.”
Babam bunu defalarca söylemişti. Nedense annemde bende sessizliğe bürünmüştük.
Ertesi gün Tokyo’daki evime geri döndüğümde her nasılsa eski yaşantıma devam edebilmiştim. Bu yaşantımı bırakmaya niyetim yokken, birden bire sonuyla yüzyüze gelmiştim.
Daha fazla dayanamıyordum. Evime geri dönme kararı aldığımda iş ararmış gibi yapıyor ve günahkar yaşantıma devam ediyordum.
Sonra ki ay rüzgar, baharı haber edercesine eserken beni adeta sıkıyordu. Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Bir şeyler yapmalıydım fakat ayaklarım bana karşı geliyordu.
Bir sabah, kendimi tekrar uyumaya zorlarken dışarıda bir köpeğin ağladığını duydum.
Hı ?
Biraz daha dikkatli dinledim. Onu gerçekten duyuyordum. Terliklerimi giydim ve uzun zamandan sonra dışarıya çıktım. Ama hiçbir yerde köpek izine rastlamamıştım.
Birden kendimi kiraz ağacının önünde, Shiro’nun mezarının yanında bulmuştum.
Bu, Shiro öldükten sonra ki ilk ağlayışımdı.
Yüksek sesle ağlamaya başlamıştım.
Kesilmiş ağacın gövdesinde küçük bir çiçeğin açtığını gördüm.
Sakin bir öğleden sonrasıydı ve bahar rüzgarları esiyordu…
SON

Kişisel Not: Tüylerim diken diken oldu... Isshi-san gerçekten çok güzel yazmış...<3

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder